Aramakla geçen ömrün hatırası: Nezihe Araz’ın unutulan kitaplığı, tanıklıklar ve izler

Nezihe Araz’ın unutulan kitaplığı, tanıklıklar ve izler
Nezihe Araz’ın unutulan kitaplığı, tanıklıklar ve izler

Bir dönemin Aşk Peygamberi[1] ve Anadolu’nun Evliyaları[2] gibi çok satan kitapların yazarı Nezihe Araz artık okunmayı geçtim tanınmıyor bile. Nezihe Araz’ın Oğuz Atay’la Selim İleriyle dostluğu ise hiç bilinmiyor. Yazı ve yayıncılık dünyasında onca eser kazandıran Araz’a karşı bir suskunluk var. Bu sessizliği bozarak Araz’ı yazmaya karar verdim. Mesnevî’yi şerh eden kadın yazarlardan Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Sofi Huri’yi ve Nezihe Araz’ı yazmak için yola çıkmıştım ancak Nezihe Araz’ı yazmaktan neredeyse, yazarın kaderine yakışır bir biçimde, ben de vazgeçecektim. Ta ki Nezih Üzel’in Bir Cumhuriyet Mevlevisi’nde Nezihe Araz bahsiyle karşılaşıncaya kadar. Bu karşılaşma benim için yeterli bir ikaz olmuştu. Kıymet verdiğim bir yazar aklımdaki ismi imliyordu. Fakat yazıyı erteleyip duruyordum. Okumalarım boyunca entelektüel haritamda yer eden birçok yazarın Araz’ı andığını görünce artık yazı zihnimde bitmişti.

31 Ocak 1995 tarihinde Cumhuriyet gazetesine katılarak on yılı aşkın süre düzenli olarak bu gazetede yazan Selim İleri köşesi “Gramofon İğnesi”nde Nezihe Araz’la gerçekleştirdiği: “Bir Umut Mutlaka Var” başlıklı söyleşiye yer verir. Araz bu söyleşide annesinin kendisine dair bir muradını aktarır: “Bir de annem o günkü deyişle ‘muharrire’ olmayı çok istemiş. Erken yaşta evlendirmişler, o heves sönmemiş. İlk Cumhuriyet balolarından birinde, Mustafa Kemal, annemle yan yana oturan Ağaoğlu Ahmet Bey’in hanımına kızlarını sormuş, o da birinin İsviçre’de doktorasını tamamladığını ötekinin avukat olduğunu söylemiş. Annem bebek bekliyormuş, içinden ‘İnşallah kız doğar, muharrire olur, Mustafa Kemal Paşa sorarsa söylerim,’ diyormuş. Bu masal bana hep söylendi. O zamanlar bu soy masalların, temennilerin bambaşka anlamları, mesuliyetleri olurdu. Annem gerçekten beni çok teşvik etti…”[1] diye anlatır yazıda kalma çabasını. Annelerin gerçekleşmeyen arzularının kız çocuklarıyla ete kemiğe bürünmesine bir örneklik de Araz’dan gelmiş olur böylece. Nezihe Araz’ın edebiyat çevresi oldukça geniş, hayatı karşılaşmalarının enteresanlığıyla dikkat çekici bir cazibeye sahiptir.

Selim İleri’yi Sâmiha Ayverdi’de durduran Nezihe Araz’dır

Selim İleri, Nezihe Araz’ın ofisine sık sık gider. O dönem Türkiye’de kutuplaşmalar hayli keskin, okumalar sert duvarlarla çevrili ve ideolojiktir. Nezihe Araz, böyle bir ortamda “cesaretle” merakını ve arayışını sürdürerek zihinsel haritasını kazımaya devam edecektir. Nitekim Araz, Selim İleri’nin Sâmiha Ayverdi’de durmasını fark ettirecek isim olur. Bu gözden kaçan önemli hatırayı Selim İleri şöyle aktarır:

“1980 sonrasında Nezihe Araz’ın Etiler’deki yazı evine gidip geliyordum. Büro demiyorum, evi daha çok andırırdı. Nezihe Hanım’ın odasında üç duvar boydan boya kitaplıktı. İlk basımı 1952 tarihini taşıyan İstanbul Geceleri’ni karıştırıyordum bir gün, handiyse otuz yıl öncesinin eseri. Nezihe Araz ‘Mutlaka okumalısın’ demişti. İbrahim Efendi Konağı’nı okumamış olmama hem şaşırmış hem üzülmüştü. Yaşadığımız dönemin bilincindeydi, fazla kurcalamadı...

O öğleden sonra, Kubbealtı’na İstanbul Geceleri’ni de götürdüm, ilk sayfasında Nezihe Araz’ın imzası, bana hediye etmiş. Bu benzersiz kitabı çok severek okudum, çok da yararlandım. Bende Sâmiha Ayverdi okumak tutkusu İstanbul Geceleri’yle başladı diyebilirim. Nice zamanlar onu okumaktan uzak duruşuma elbette üzüldüm. Kubbealtı’nda da söylediğim gibi, Sâmiha Ayverdi okumalarımı sevgili büyüğüm Nezihe Araz’a borçluyum.”[2]

Oğuz Atay.
Oğuz Atay.

Oğuz Atay’ın “dert ablası” Nezihe Araz

1971 yılında Adnan Benk, Oğuz Atay’a bir ansiklopedi işi teklif eder. Dönemin dev entelektüel kadrosuyla yaklaşık 250 bin Fransızca ansiklopedi maddesi Türkçeye çevrilecektir. İşin ilginç kısmı şuradan başlar. Oğuz Atay’ın “dert ablası” olan ansiklopedinin ortağı Nezihe Araz’dır. Üç kişiden oluşan Meydan Gazetecilik Neşriyat önce bir limited şirketi olarak açılır. Meydan isimli haftalık edebiyat ve siyaset dergisi çıkarmak üzere kurulan şirket dergi satmayınca maddi sıkıntıyı aşmak için ansiklopedi işine girer. Fransız Larousse’un hakları böyle satın alınır. Ansiklopedi çalışmaları Cağaloğlu’nda Cumhuriyet gazetesinin karşısında bir binada gerçekleşir ve öğle yemeği için Gar Lokantası’na gidilir. Yıldız Ecevit’in aktardığına göre, Oğuz Atay bu toplantılara katılma konusunda pek istekli değildir. Meydan Larousse’un Yayın Kurulu yardımcısı Atay, kendi kabuğundadır ve bu kabuğu açanlardan biri Nezihe Araz olur. Araz o günleri anlatırken “Ben onun galiba dert ablasıydım.” der ve ara sıra Atay’ın evine gittiklerini ve dertleştiklerini anlatır. Sonrasında bu evi Nezihe Araz’ın satın aldığı aktarılır.[3]

Nezihe Araz’ın edebiyat çevresi oldukça geniş, hayatı karşılaşmalarının enteresanlığıyla dikkat çekici bir cazibeye sahiptir.
Nezihe Araz’ın edebiyat çevresi oldukça geniş, hayatı karşılaşmalarının enteresanlığıyla dikkat çekici bir cazibeye sahiptir.

Oğuz Atay Tehlikeli Oyunları yazdığı için geceli gündüzlü mesai harcadığı 1971-1973 yılları arası Larousse’da çalışıyordur. Sonrasında, Türkiye 1923-1973 Ansiklopedisi’ni çıkarmak için Kaynak Kitaplar Yayınevini kuran Nezihe Araz, Oğuz Atay’ı ansiklopedide bu kez madde yazarı olarak göreve alır.[4]

Unutulan bir yazarın makûs talihi

Birkaç aydır taslağını çıkardığım ancak ertelediğim yazıyı artık yazıyordum. Bir Cumhuriyet Mevlevisi’nde Üzel, Nezihe Araz’ın Anadolu’nun Evliyaları kitabından bahsederek bu kitabın kendisinde uyandırdığı tesiri aktarıyordu.[5] Şaşırmıştım.

Nezihe Araz hakkında bugüne kadar kıymete değer bir kalem oynatılmamıştı. Dostları görülmemiş, işleri öne çıkarılmamış, hakkında yazılmamıştı. Kitaplarının baskısı tükenmiş, yalnızca bir gazete yazarı Araz’ın ailesi sebebiyle siyasi geçmişi ve sonradan tercih edeceği Ken’an Rifâî yoldaşlığını “kıskaca” alarak magazinel bir yazı yazmıştı.[6] Ele avuca sığmayan bir biyografiye sahip Araz’ın ve manevi telaşlarını yansıtan arayışları maneviyatçı cepheyi, köklü bir aileye sahip olması, Behice Boran’ın yanında asistanlığı, Atatürk’e hayranlığıyla son eserini 1993 yılında Mustafa Kemal ile Latife’nin ilişkisi üzerine yazdığı Mustafa Kemal’le 1000 Gün Cumhuriyet kadını kapsayıcı bir kimlik vermiyordu insanlara.

"Ateş denizinde mumdan kayıkla geçmek”

Annemaria Schimmel, nefis bir biyografi olan Doğudan Batıya eserinde bir sonbahar Ankara’daki şair arkadaşlarının sayesinde Sâmiha Ayverdi ile tanıştıklarından ve etrafındaki genç hanımlardan bahsediyor.[7] “Üç hanımefendi ile birlikte mürşidinin hayatı ve eserlerini anlatıyordu bunlar; Nezihe Araz (Münih’te Fritz Hommel Hoca nezaretinde Sami Dilleri alanında doktora yapmıştı), Safiye Erol ve Lübnanlı bir Hristiyan olan Sofi Huri idi.”[8]

Kendisine “Abla” diye hitap edebildiği Sâmiha Ayverdi’nin Fatih’teki evini tam manasıyla müzeye benzeten Schimmel, ilk defa burada hat geleneğine şahit olduğunu, çeşitli geleneksel oyalarla bu evde tanıştığını, eş dostlarına bu evde denk geldiğini anlatır. Schimmel, Fatih’te Sâmiha Ayverdi’nin Sultanahmet Camii’ne çok yakın olan evinde çoğunlukla modern şehrin hayhuyu içerisinde nisyana düçar olmuş başka bir İstanbul’u tanıdığını ifade eder.[9]

Selimiye Camii
Selimiye Camii

Arayışları bir sızıdan doğan, ateş denizinde mumdan kayıkta, dostlukları birçok ismin dikkatini çeken ve müktesebatları benzer olan Ken’an Rıfâî’yi birlikte şerh edecek bu kadınların ilmi ve manevi yakınlıklarını tekrar anacak olursak Safiye Erol’dan bahsetmeliyim. Kendi arayışlarına yol olan, arayışları yolculuklarıyla taçlanan Nezihe Araz ve Safiye Erol’un dostluğu Makaleler’de de geçer. Safiye Erol, 1961 yılında Nezihe Araz ile Edirne yolculuğundan bahseder ve Nezihe Araz’a Selimiye Camii’ni göstererek “Bak, bak bu benim annem, Beyazıt Külliyesi de babamdır.” der. Bunun üzerine Araz: “Maşallah soy kütüğü seçmede pek gerilerde kalmamışsın.” diye ekler.[10] Sâmiha Ayverdi’nin Nezihe Arazla mektuplaşmalarını yıllar evvel yazmıştım. Bahsi geçen mektuplaşmada, Nezihe Araz ve Ayverdi'nin dostluğu uzun yıllar sürüyor ancak çeşitli nedenlerle birbirlerinden uzaklaşıyorlar, kopuyorlar. Araz'ın Ayverdi’yle mektupları 40’lı yılların sonları ve 50’li yılların ilk yarısına ait.[11] Sofi Huri, İkbal’in yedi konferansını çevirdiği esere yazdığı önsözde, “kıymetli dostum” dediği, “mutasavvuf, mütefekkir edibimiz” diye konumlandırdığı ve Ken’an Rıfâî’yle karşılaşmasında büyük etkisinin bulunduğu Sâmiha Ayverdi’nin yaptığı İkbal çevirisini müstesna bir itina ve dikkatle baştan başa okuduğunu, değerli mütalaaları ile kendisini tenvir ettiğini izah ediyor. Ayrıca Nezihe Araz’ın da bu tercümeyi baştan sona okuyarak mütalaalarını kendisine bildirdiğini belirtiyor.[12]

Anadolu’nun Evliyaları’ndaki sırlar

Selim İleri.
Selim İleri.

Bugün pek anılmasa da yazıldığı dönem hayli dikkat çeken Anadolu’nun Evliyaları’nı yazan Nezi Araz’a kitabı yazıyorken onu bu yola sürükleyen ve bu kitaptan muradını r kendisine yüzyüze sormak isterdim. Yazılarından ve düşüncelerinden Anadolu Türkçesinin baş mimarlarından olan Yunus Emre gibi Hacı Bektâş-ı Velî gibi gönül adamlarına verdiği dikkati kavrayabiliyoruz. Araz’a göre Sarı Saltuklar, Abdal Musalar, Abdal Muratlar, Karca Ahmetler, Kutlu Melekler, Kız Bacılar, Ahi Evrenler, Ahi Korkutlar ve daha niceleri birbirlerini bütünleyen irfan kahramanlarını ciddiyetle düşünmemiz ve üzerlerinde durmamız gerekiyor. Çalışmalarını manevi alana yoğunlaştırmış olması Peygamberler Peygamberi Hazreti Muhammed, Peygamberlerin Torunları, Yunus Emre’nin hayatını yazdığı Dertli Dolap, Mevlânâ’nın Romanı, 28 Peygamber, Çocuk ve İslam, Gelin Canlar Bir Olalım gibi birçok eserin yanında

Aşk Peygamberi romanıyla Nezihe Araz döneminde çok satanlar arasındaydı. İlginçtir, Sâmiha Ayverdi’nin aynı konuyu işleyen romanı Aşk Budur öne çıkarken bu çok satan Araz kitabının günümüzde esamisi okunmaz. Ayrıca Nezihe Araz’ın yazdığı, Bozkurt Güzellemesi, Öyle Bir Nevcican, Ballar Balını Buldum, Savaş Yorgunu kadınlar adlı tiyatro eserleri Devlet Tiyatroları’nda sahne alarak Afife Jale ve Avni Dilligil tiyatro ödüllerini kazanır.

Ölümün değdiği ten

Meydan Larousse.
Meydan Larousse.

Nezih Uzel, Tufan Efendi’nin derviş olduğunu ve Araz’ın 1958’de yayınlanan Anadolu’nun Evliyaları eserinde Tufan Efendi’den bahsettiğini ekler. Şeyh Haydar Efendi kahve alma hizmetini Tufan Baba’ya veriyor ve Tufan Baba sessiz kalıyor. Bunun üzerine şeyhi üsteleyince parasının olmadığını belirtiyor. Şeyhi “Sana git emrini veren arkasını düşünmüştür, yazık sana Tufan yazık.” diyor. Tufan Efendi üzüntü ve mahcubiyetle kahve almaya giderken yolda biri yanına yaklaşıyor ve kahve parası vermek için kendisini aradığını belirtiyor. Nezih Uzel, dergâhların kapandığı yıllarda Tufan Baba’nın Üsküdar’da iskele yakınında az bir parayla bir kahvehane açtığını ve eski ihvanın orada toplanıp vakit namazlarını Yeni Camii’de kıldıklarını ve ekseriyetle namaz sonraları bu kahvehanede oturup sohbet ettiklerini aktarıyor.[13] Tufan Baba’nın kahveciyle karşılaşmadan önceki endişesi benim bu isimler karşısında ayağımın sürçmesi ve tereddütlerime benziyor. Hâlbuki Safiye Erol, yazık sana Tuba yazık, diyor belki de bana, sana bu isimleri mimleten ben sebebini de arkasını da hazırlamışımdır…

Nezihe Araz.
Nezihe Araz.
Safiye Erol.
Safiye Erol.

1920 yılında Konya’da doğan Araz Ankara Üniversitesi Felsefe mezunu. Doktora için İstanbul’a gittiğinde 28 yaşında. Bu sırada Ayverdi’yle abla kardeş gibi oluyorlar ancak bahsettiğim gibi 1964 senesinde görüşme sıklıkları azalıyor. Safiye Erol’la ilgili “Çağımızın avare ve vefasız çocukları için fazla gelen bir dozdu. Bunu çok iyi bilir, anlar ve müsamaha ile karşılardı. Esasen onun en büyük hasretlerinden biriydi. Bu engin müsamaha…” diyen Araz, 2009’da alzheimera yakalanarak bir huzur evinde vefat edecektir. Safiye Erol için söylediklerinin kendi kaderi olacağından habersizdi belki de. Ya da farkında kim bilir…Narodnik Sahaf, Araz’ın İstanbul dergisindeki yazılarını bana gönderiyor. O dönem dergilerde Araz’ın Mevlânâ yazıları, denemeleri var. Dergide “Ağıt”[14] şiiri çarpıyor gözüme: “Beni yad’ellere bırakıp giden! / Düşündün mü hiç ben ne oldum /Garip ben, /Ya ben ne oldum?” Bir yazarın ardından vefa olması temennisiyle…

  • [1] Nezihe Araz, Aşk Peygamberi, Kervan Kitapçılık, 1972
  • [2] Nezihe Araz, Anadolu’nun Evliyaları, Fatiş Yayınevi, 1958
  • [1]Serdar Soydan, Selim İleri ve ‘Gramofon İğnesi’”, Sanat Kritik, https://sanatkritik.com/eski/s...
  • [2] Selim İleri, “Okuduğum Samiha Ayverdi”, http://www.samihaayverdi.org/i...
  • [3] Yıldız Ecevit, Ben Buradayım, İstanbul: Everest, 2023, s. 381-383.
  • [4] A.g.e., s.386
  • [5] Nezih Üzel, Bir Cumhuriyet Mevlevisi, İstanbul: Ketebe,2024, s. 28,
  • [6] bk. Soner Yalçın, “Solculuktan Sufiliğe Nezihe Araz”, https://www.odatv.com/analiz/s...
  • [7] Annemara Schimmel, Doğudan Batıya, İstanbul: Sûfi, 2017, s. 132.
  • [8]A.g.e., s. 133
  • [9] A.g.e., s. 135
  • [10] Safiye Erol, Makaleler, İstanbul: Kubbealtı, 2002, s. 173.
  • [11] Tuba Kaplan, “Üç Kadından Samiha Ayverdi’ye Mektuplar”, https://www.yenisafak.com/haya...
  • [12] Tuba Kaplan, “Kaybolmuş Çevirilerin Işığında Sofi Huri: Bir Arayışın Unutulmuş Hikâyesi”, Nihayet 122: 129-130, 2024.
  • [13] Nezih Uzel, Bir Cumhuriyet Mevlevisi, İstanbul: Ketebe, 2024, s. 70-71.
  • [14] Nezihe Araz, “Ağıt”, İstanbul Sanat ve Edebiyat Dergisi, 3: 17, 1954
OSZAR »